Uyarı 1: Efes Antik Kenti’ne girmek için bilet alacaksanız 40 lira ödemeniz gerekiyor. Eğer müze kartınız var ise giriş ücretsizdir. Efes’e girdikten sonra ekstra ücret ödeyerek girebileceğiniz tek yer ise Efes Yamaç Evleri’dir. Yamaç Evleri için müze kart geçmemektedir ve 20 lira sabit bir ziyaret ücreti bulunmaktadır. bana Pompei’deki evleri hatırlatan bir kazı alanıydı; ziyaret etmenize değebilir.
Efes Yamaç Evleri hakkındaki yazımı okumak için burayı tıklayabilirsiniz.
Uyarı 2: İçeride içeçek veya yiyecek satılmıyor. Bu yüzden girişe doğru su ve yiyecek almanızı öneriyorum. Bilet gişesinden içeriye bakınca ağaçları görüp tüm geziniz boyunca gölge olacağını sanmayın. Sadece Antik Kentin giriş kısmında olan bu güzel ağaçlı yoldan kuru ve güneşli bir sıcak sizi bekliyor.
Uyarı 3: Efes Antik Kenti’nde rahatlıkla 5-6 saat harcayabilirsiniz. Ona göre yanınıza şapkanızı almayı unutmayın.
Uyarı 4: Taşların arasında büyük bir yılan geçtiğini gördüğüm için çalıların içinden geçmenizi önermiyorum.
Efes’in tarihi hakkında olan yazıların bulunduğu albümden kentin tarihi hakkında bilgi edinebilirsiniz:
Efes Antik Kenti’ni ziyaret için iki giriş bulunmaktadır. Ben aşağıdaki girişi kullandım.Girişten, ağaçlı yoldan ve kentin tarihini açıklayan levhalardan sonra sağınızda Nekropolis denilen alan kalıyor. Diğer adıyla “Ölüler Kenti” gömülü olmayan lahitlerin (Yerüstü lahitlerinin) bulunduğu bir alan burası. Nekropoller şehrin duvarlarının dışında özellikle ana kapılar ve yol kenarlarında bulunuyor. Efes’in özgün lahit yapımı bulunmaktadır. Her atölyenin farklı bir lahit tarzı bulunuyor .
Nekropollerden sonra sağa doğru giden biraz ileride sola doğru (Şehrin önemli kısmına giden yollar) bulunmakta. Ben ilk önce sağa doğru gittim; sırasıyla Liman Gymnasium’u ve Meryem Ana kilisesini geçtim. Daha ilerisinde de bazı yerler olmasına rağmen çalılar kesilmediği için maalesef ilerleyip göremiyorsunuz. Kazı esnasındaki bir adet resimleri haricinde başka bir şey göremiyorsunuz. Hayal kırıklığı…Liman Gynasium: 70.000 m2’den daha büyük. Hamam ve Gymnasion’dan oluşan bir alandır. M.S. 100 yılında inşa edilmiş ve M.S. 350 yılında aldığı hasardan ötürü tekrar inşaa edilmiş. Ortadaki alan koşunun yapıldığı alan ve ağaçların olduğu alan ise park olarak kullanılıyormuş.
Meryem Kilisesi (Konsül Kilisesi): 145×30 m büyüklüğündeki üç nefli bir piskoposluk kilisesidir. Geç Bizans Dönemi’ne kadar pek çok değişikliğe uğramış. Orta çağ’ın ilerleyen dönemlerine kadar mezarlık olarak kullanılmış.
Ne yazık ki daha ilerisine çalılardan geçip ilerleyemiyorsunuz…Bu sefer nekropolün olduğu alana geri dönüp ilerleyince sol tarafınızda yine ziyarete kapalı olan ve zamanında limana doğru ilerleyen yolu göreceksiniz. Ne yazık ki bu yola da giriş kapalıdır.
Dolayısıyla yol sizi müthiş büyük tiyatroya çıkarıyor. Buraya dönüş yolunda uğramaya karar verdim ve ilerledim. Sol tarafta Helenistik Çeşme Yapısıyla karşılaşılıyor.Helenistik Çeşme Yapısı: Büyük Tiyatro’nun arka binasının arka duvarına yaslanmış bir biçimde olan yapı M.Ö. 3-1. yüzyıl döneminden kalmaktadır. Marnas Nehri’nden gelen suyun bulunduğu havuz ise günümüze ulaşamamıştır.
Çeşme’yi de geride bıraktıktan sonra sonunda Celsus Kütüphanesi’ne varıyorsunuz. En çok vakti bu kütüphaneyi daha dikkatli incelemek için harcadığımı itiraf etmeliyim. Celcus kütüphanesine doğru ilerlemeden hemen önce arkanızda kalan evi ziyaret edebilirsiniz. Bu evin tepesinden de Kütüphane ile çok güzel fotoğraflar yakalamanız mümkün.Arkanızda kalan Ev: Aşk Evi.
Aşk Evi: Bu bölge için üc adet özel konut tespit edilebilmiştir. Orta kısımda uzun zaman aşk evi olarak yanlış yorumlanmış iki katlı peristilli bir ev olan, Ev 2 bulunmaktadır. M.Ö. 1 ve M.S. 3. yüzyıl içerinde kullanılmış olan bu evin merkezi etrafı sütunlarla çevrili açık bir avlu etrafında gruplanan odalardan oluşmaktaydı.
Celcus Kütüphanesi: Efes’in en tanınmış yapıtı olan Celsus M.S. 100-110 arasında Senatör Tiberius İulius Celsus Polemaeanus için oğlu tarafından yaptırılmıştır. Kütüphane aslında Senatörün mezarının üzerine ” Kahramanlık Anıtı” olarak yaptırılmıştır.
Her iki yanında birer heykel kaidesi bulunuyor ve dokuz basamaklı merdivenle ön hole çıkılmaktadır. Buradan da asıl kütüphaneye ulaşılıyor. Binanın iç yapısı tuğladır. M.S. 270 civarında Kütüphane depremle yıkılmış ve bir daha inşa edilmemiştir. Bir ara ön cephesindeki kalıntıları da bir çeşmenin arka duvarı olarak kullanılmış. Yapı 1970-1978 yılları arasında restorasyon edilmiştir.Kütüphanenin sağında ise Agora- Güney Kapısı bulunuyor.
Güney Kapısı: Celcus kütüphanesinin yanında, M.Ö. 2 yılında kurulmuş olan zengin süslemeli bir kapıdır.
Güney kapısından geçtiktek sonra geniş bir avluya ulaşıyorsunuz. İnsan nereden gezmeye başlayacağını karıştırıyor. Bu avlu Arkaik-Klasik Dönem Yerleşimi Ve Mezarlık Caddesi olarak geçmektedir. M.Ö. 8. yüzyılda Smyrna adıyla geçen köy benzeri bir yerleşim agoranın batı kapısına kadar gelen denizin kıyısında kurulur. Başlangıçta tek odalı olarak yapılan evler daha sonra yerini biraz daha kompleks yapılı evlere bırakmışlardır. M.Ö. 6. yüzyılın ortalarında deniz seviyesindeki değişim sebebiyle kentin bir bölümü terk edilmiş. Şimdi Aşk Evi’nin olduğu yere geri dönecek olursak hafif yokuşlu olan yola Kuretler Caddesi’ne ulaşırsınız.Kuretler Caddesi: 210 metre uzunluğundaki ana bulvar sütunlu galeriler ve mermer kaldırımlarla döşenmiştir. Caddenin altında kanalizasyon geçmektedir. Cadde boyunca her sütunun önünde yazıtlı kaidelerde bu kaidelere yararlılık gösteren vatandaşlar ve hayırseverler onurlandırılmış.
Bu caddeye girince sağınızda günümüze ulaşamamış bir anıta: Androklos Anıtı’na ulaşırsınız. Şehrin efsanevi kurucusu olan Androklos için yapıldığı düşünülen U biçiminde üstü açık bir şekilde yapılmış bir anıttır. Anıt, Geç Antik Çağ’da yenilenmiştir.Daha sonra karşınıza yine yok olmuş Oktagon diye geçmekte olan bir mezar odası bulunuyor.
Hemen ileride sağınızda Yamaç Evlerin girişi bulunuyor. Yamaç evleri yazımı okumak için burayı tıklayabilirsiniz.
Hadrianus Tapınağı: M.S. 117-138 yılları arasında İmparator Hadrianus’u onurlandırmak için yapılmıştır. En önemli özelliği Kapının üzerinde bulunan Efes Kentinin kuruluş efsanesinin canlandırılması olabilir. Daha sonra buraya Diocletianus, Constantius, Maximianus ve I. Theodosius’un heykelleri dikilmiş.
Tapınağı geçtikten ve Varius Hamamını geçtikten sonra etkileyici küçük bir kapıdan geçiyorsunuz. Şimdi şehrin bir başka kısmına daire çizip gezebileceğiniz bir alana ulaşıyorsunuz. Daire yaparken dairenin tam ortasında ise Efes Antik Kenti’nin ikinci girişi bulunuyor. Bu kısım şehrin daha harap olmuş ve daha az kazılmış kısmı gibi duruyor.Şehrin bu kısmında beni en çok etkileyen yer ise birazdan sağınızda kalacak olan ve daha çok yeri kazılmamış Domitianus Tapınağı‘dır. İmparator Domitianus için yapılmıştır ama imparatorun ölümünden sonra bir aileye devredilmiştir. Güçlü destek yapıları ile oluşturulmuş bir teras üzerine inşa edilmiştir. Günümüzde tamamen yok olmuş olsa da kalıntılarından hayal etmek çok etkileyici.
Daha ileride yine günümüze ulaşmamış bir yer Hydrekdokheion yani Su Sarayı. Burası iki ana caddenin kesişiminde yer alan ve M.S. 80 yılında inşa edilmiş olan bir anıtsal çeşme binasıdır. Çok fazla sayıda heykellerden sular akmaktaymış. Günümüze ulaşan heykeller var ise şu an nerede olduklarını belirtmemişler…
Dönüş yolunda ise günümüzde yurtdışında bulunan ve tesadüfen görebildiğim Büyük Artemis Heykeli‘nin olduğu yere ulaşıyorsunuz. 6 numaralı dinleme yerine diğer adıyla Rodos Tipi Peristil Ve Prytaneion’a varıyorsunuz.
Artık dönüş yoluna geçebilirsiniz. Dönüşte kesinlikle uğramamız gereken ve yanından geçtiğimiz önemli bir yere Büyük Tiyatro’ya da bir bakmak gerekiyor.
Büyük Tiyatro: Helenistik dönemde inşa edilmiş olan bu yapıya Roma Dönemi’nde imparator Domitianus ile Traianus zamanında kapsamlı yenilemelerde bulunmuşlardır. Sırasıyla iki katlı ve sonra üç katlı gösterişli bir yapıya kavuşturmuşlardır. Tiyatronun yanı sıra ileri dönemlerde gladyatörler arenası olarak da kullanılmış.
İyi Seyahatler,